* Hey tipsiz ! O küçük kafanı koparabilir miyim ? Rüzgarın yönü değişmişti birden. Bir iki kafa kütletme sesi gelmişti derin ve ağır bir biçimde. Sadece rüzgarın sürüklediği havanın uğultusu hakimdi yerküreye. Dünya durmuştu sanki. Rup kapşonun bir kafa hareketiyle geri gönderdikten sonra ağır ağır arkasını döndü. Mavi gözleri alev almış yanıyordu. Rup'un bakışları bunu söyleyen adama korku salmaya yetmişti ancak hata affetmek Rup'a göre değildi. Ağır ağır adama yaklaştı ... Adam tam konuşacakken cebinde bir 12'lik parladı ve bir silahın patlama sesi duyuldu. Adamın anlından girip kafatasından çıkan mermi Arena'nın önündeki duvara saplanırken hiç kimse sesini bile çıkaramamıştı. Rüzgar uğuldamaya devam ederken adamın cansız bedeninin yere düşme seside eklenivermişti sonsuz sessizliğe. Rup bu kendini bir şey sanan şey için asa çıkarmaya gerek bile duymamıştı. Burnundan keskin bir * Hıh ! sesi çıkardıktan etrafına baktı. Bir uzayıp bir alçalan ağaçlar arasında kalan bir kaç kulübe karanlıkta fazla belli olmasada etrafa korku salmaya yetiyordu. Ancak görülecek öyle bir yer vardı ki gözden kaçması imkansızdı.
* Damisteas ...
diye fısıldamadan edemedi. Göğe uzanan taşlar ve içinde dökülen kanlar bir insana çekici gelmesi için yeterliydi. Rup ağır ve sert adımlarıyla Dünya'ya daha yeni * Merhaba demiş çimleri yerle bir ederken , geceden daha kara olan pelerini rüzgarla savruluyordu. Ağır ağır ilerlemeye devam ederken ağzı mekanik bir biçimde oynuyordu. Daha 1 dakika geçmişti ki Rup uzun adımlarıyla Arena'ya girmişti bile. O eşsiz manzaraya hayran hayran baka kaldı. Bir yuvarlağın ortasındaki ölümcül dövüşü izlemek. Nasıl bir duyguydu acaba ? Bunu asla öğrenemezdi fakat o taşların bir oturup bir kalkan görüntüsü buranın mimarını tebrik etmek için yeterli birşeydi. Rup ağır ağır ilerledikten sonra bir taşa sırtını dayadı ve ağır ağır kendisini oraya saldı. Ne düşüneceği konusunda en küçük bir fikri yoktu ...