"Lütfen bana bir daha gitmekten bahsetme"
Parmağıyla yüzüme dokunuyordu bunu söylerken. Tek kolumla onu tutmaya devam ederken bir yandan da elimi onun parmaklarına gitirdim. Onu incitmemeye çalışarak elini kavradım ve dudaklarıma götürdüm.
"Seni seviyorum Nariel."
Eğer kutuplarda 6 ay geçirdeyseniz, güneşi görmenin ne demek olduğunu bilirsiniz. Ve ben bugün güneşimi bulmuştum. Sonsuza kadar gündüzdü artık benim dünyamda. Güneşin söndüğü gün, ben hala orda olup olmadığını görmek için o dünyada olmayacaktım. Kolumu biraz kaldırdım ve yüzünü yüzüme yaklaştırdım. Böyle daha iyiydi. Gözlerini daha rahat görebiliyordum.
Karanlıkta korulukta yürümeye devam ettim. Nereye gittiğimi bilmiyordum ama bir önemi de yoktu. Nariel yanımdayken, cehennemi bir uçtan öbür uca yürüyebilirdim. Ya da sonsuza dek bu mesafede onu izleyebilirdim. Hala el eleydik. Parmaklarımla, tıpkı geldiğimizdeki gbi, onun tenine küçük dokunuşlar yapıyordum. Ve o da, tıpkı ilk geldiğimizdeki gibi, bu durumdan memnun gibiydi.
Artık onu incitme düşüncesini de tümüyle atmıştım kafamdan. Çünkü böyle bir canlıyı incitemeyeceğimi ben de biliyordum.
"Biraz eğlenmek ister misin?"
Daha cevabı beklemeden diğer kolumla da onu kavradım ve hızla koşmaya başladım. Ağaçlar ve diğer herşey birer ışık hüzmesi halini almıştı. Hızlanan kalp atışını duyabiliyordum ama durmam için herhangi birşey dememişti. Son sürat koşmaya devam ettim. Ta ki dolunayın, gecenin çiçeklerini süslediği yere kadar. Yavaşladım ve sonunda durdum. Onu nazikçe yere bıraktım ama kollarım hala onun iki yanındaydı. Dengesini sağlayabileceğinden emin değildim. Ama gayet iyi görünüyordu. Gülümsedim ve konuşmasını bekledim.